Don Quijote (2 Cilt Kutulu) La Manchalı Yaratıcı Asilzade

Don Quijote (2 Cilt Kutulu) La Manchalı Yaratıcı Asilzade

  • Yazar : Miguel De Cervantes
  • Yayımcı : Yapı Kredi Yayınları ( YKY )
  • Sayfa Sayısı : 920
  • ISBN : 9789753633386
  • Baskı : 1.Hamur
8

Bu Kitabı Değerlendirmek İster Misiniz?

Don Quijote (2 Cilt Kutulu) La Manchalı Yaratıcı Asilzade

124 Kısım Tekmili Bİrden "Don Quijote" Yapı Kredi Yayınları Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisinin yeni kitabı, İspanyol yazar Cervantesin ünlü romanı Don Quijote, tam adıyla La Manchalı Yaratıcı Asilzade Don Quijote. Kitabın sunuş yazısını yazan Prof. Jale Parlanın sözleriyle: "Birinci kısmının basıldığı 1605 yılından beri en çok okunan, en çok sevilen, en çok yorumlanan ve yeniden en çok yazılan La Manchalı Şövalye Don Quijote ve silahtarı Sancho Panzanın serüvenleri", bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilgiyle karşılanmış, ancak dilimize daha çok İngilizce ve Fransızca gibi ikinci dillerde çocuklar için hazırlanmış baskılarından yapılan çevirileriyle girmişti. Yine de, ancak bir iki tane ve ikinci dillerden de olsa, tam metin çevirileri de yapıldı. Şimdi ise, Jale Parlanın yerinde saptamalarıyla: "Shakespearele birlikte belki de ilk kez modern okuru düşleyen" ve sadece "şövalye romanları"nın değil, "Rönesansta kullanılan bütün (yazınsal) türlerin otoritesini dyıkan" bu önce yazarın belki postmodern anlatıyı bile nerdeyse dört yüzyıl önceden haber veren bu öncü romanı ilk kez tam anlamıyla Türkçeye kazandırılmış oluyor. La Manchalı Yaratıcı Asilzade Don Quijote, Roza Hakmenin İspanyolca aslından yaptığı tam metin çeviriyle ve Ahmet Güntanın şiir çevirileriyle nihayet dilimizde. Tadımlık La Manchanın, adını hatırlamadığım bir köyünde, fazla uzun zaman önce sayılmaz, evde mızrağı, eski deri kalkanı asılı asilzadelerden biri yaşardı; cılız bir beygiri, bir de tazısı vardı. İçinde koyundan ziyade sığır kaynayan çorba, çoğu gece yenen kıyma, cumartesileri yenen omlet, cuma yemeği mercimek ve bazı pazarlar fazladan yenen bir güvercin, gelirinin dörtte üçünü tüketirdi. Geri kalanı, bayramlık parlak siyah kumaştan ceket, kadife pantolon ve kadife ayakkabıya giderdi; hafta içinde sağlam kumaştan boz renkli giysilerini kuşanırdı. Evinde, kırkını aşkın bir kâhya kadın, henüz yirmisine basmamış bir kız olan yeğeni, bir de atını eyerleyen, ağaçları budayan, hem çiftlik, hem ev işlerine bakan bir delikanlı vardı. Asilzademizin yaşı, elliye yakındı; sağlam, zayıf yapılı, ince yüzlü, sabahları erkenden kalkan, ava düşkün bir adamdı. Soyadının Quijada ya da Quesada olduğu söylenir; yazarlar arasında bu konuda farklı görüşler bulunmaktaysa da, güvenilir kaynaklardan, soyadının Quejana olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, hikâyemizde bunun pek önemi yok; önemli olan, hakikatten bir nebze olsun ayrılmamak. Şunu söylemek gerekir ki, sözünü ettiğimiz asilzade, boş zamanlarında (yani yılın büyük bölümünde) şövalye romansları okumaya o kadar merak saldı ki, avlanmayı ve çiftliğini yönetmeyi neredeyse tamamen unuttu. Merakı ve bu konudaki aşırılığı öyle bir noktaya vardı ki, dönümlerce arazi satıp, okumak üzere şövalyelikle ilgili kitaplar aldı; bu konuda ne kadar kitap varsa evine yığdı. Hiçbirini, ünlü Feliciano de Silvanın kitapları kadar beğenmiyordu; çünkü onun o parlak üslûbu, karmaşık cümleleri birer inciydi; hele sık sık karşısına çıkan iltifat ve düelloya davet mektupları: Uğradığım haksızlıklar beni öylesine hâk ile yeksân ediyor ki, hakkım olarak güzelliğinizden yakınıyorum. İlâhî varlığınızı yıldızlarla güçlendiren ve yüceliğinizle haketmiş olduğunuz hakları size kazandıran yüce ilâhlar... Zavallı asilzade, bu cümlelerle aklını sıçratıyor, sırf bu iş için dirilecek olsa, Aristotelesin bile kavrayamayacağı anlamlarını çözebilmek için uykularından oluyordu. Don Belianisin başkalarında, başkalarının da Don Belianiste açtığı yaralar, kafasını kurcalıyordu; her ne kadar büyük hekimler tarafından tedavi edilse de, hem yüzünün, hem bütün vücudunun yara izleriyle kaplı olacağını düşünüyordu. Buna rağmen, yazarın kitabı, o bitmez serüvenin devam edeceğini vaat ederek bitirmesine hayrandı; birçok defa, eline kalemi alıp vaat edildiği şekilde tamamlamak geldi içinden. Daha önemli bazı düşünceler sürekli kendisine engel olmasa, şüphesiz bunu yapar, hattâ becerirdi de. Sigüenza yüksek okulu mezunu olan köyün rahibiyle, İngiliz Palmerínin mi, yoksa Galyalı Amadisin mi daha iyi bir şövalye olduğu konusunda birçok kez tartışmıştı. Ama köy berberi Üstat Nicolás hiçbirinin, Güneş Şövalyesine ulaşamayacağını, onunla bir tek, Galyalı Amadisin kardeşi Don Galaorun karşılaştırılabileceğini söylüyordu; çünkü her duruma uyabilen bir yaradılışı vardı, ağabeyi gibi yapmacıklı ve sulugöz de değildi, üstelik yiğitlikte ondan aşağı kalmazdı...

  • Elif Şahin Elif Şahin

    Sürekli karşıma çıkan ama bir türlü tam çevirisini alıp okuyamadığım bir kitaptı, nihayet iki cilt halinde bu ay okuyabildim. Kitapla ilgili ilk sayfalarında düşündüğüm şey neden bu kitaba bu kadar geç kaldığım oldu. Cervantes’in roman türünün babası olduğunu ve kitabın anlatımında kullandığı tekniklerle modern romanı okuyucuyla tanıştırdığını bilgi olarak zaten biliyordum ama yazıldığı döneme baktığımda ve hikayeye herkes kadar aşina olduğumdan abartıldığını düşünüyordum. Nasıl da yanılmışım! Normalde klasikleri okurken bir günde 40-50 sayfadan fazla okumamaya çalışırım üzerinde düşünebilmek için ama bu kitapta bunu yapamadım anlatımı o kadar eğlenceliydi ki Don Quijote’nin bir sonraki serüvenine katılmak için sanırım ondan daha heyecanlıydım. Deliliğin farklı bir türüyle karşımıza çıkan Don Quijote’yle, şövalyelik konusu dışında her konuda gayet aklı başındadır çünkü, saf mı kurnaz mı yoksa her ikisi de mi olduğuna karar veremediğim Sancho Panza’yla iki ciltlik mükemmel bir serüven. Ayrıca aralarda farklı türde bir çok hikaye de anlatımı ve konuyu zenginleştirmek için kullanılmış. Siz de daha fazla geç kalmadan okuyun.

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    Önsöz ile başlayayım ve devam ederek 2 cilt bu başyapıtı yorumlayayım. Önsöz -1- Cervantes’in La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Kişot için yazdığı Önsöz’ü okurken gözümüzde, masasında oturmuş, kalemini kemiren kaygılı bir yazar resmi canlanır. On yıl sonra kitabın ikinci kısmı bittiğinde, aynı yazar artık kalemini güvenle askıya asmış, kendisinin Don Kişot için, Don Kişot’un da kendisi için yaratıldığını söyleyen, gururlu bir yazardır. Çünkü bu iki resim arasındaki sayfalarla o, tüm edebiyata, romana, şiire, tiyatroya sınırsız ilham kaynağı olacak bir başyapıt bırakmıştır.

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Manchalı Asilzade Don Quijote Önsöz Yorumum -2- Yazar derin bir kaygıyla eserine bakarken içeri bir arkadaşı girer ve ona neden bu kadar endişeli olduğunu sorar: “Nasıl endişelenmeyeyim? Bunca yıldır unutuluşun sessizliği içinde uyuduktan sonra, şimdi bütün bu yılların yüküyle, böyle bir hikâyeyle karşısına çıktığımda, halk denilen eski kanun koyucu ne diyecek? Saman gibi kupkuru, yenilikten yoksun, ûslûbû güdük, kavram yoksulu bir hikâye; bilgi ve doktrinden tamamen mahrum; sayfa kenarlarında notlar, kitabın sonunda açıklamalar yok; oysa diğer kitaplar öyle, görüyorum ; uydurma ve acemice olsalar bile, okuru hayran bırakan, yazarlarına okumuş, bilgili, belâgatli adam şanı kazandıran alıntılarla dolular; Aristoteles’ten, Platon’dan, bütün filozoflar gûruhundan. Hele kutsal kitaptan alıntı yaptıklarında! Kimi Aziz Tomas kesilir, kimi Kilise Babası; bu arada ustaca ciddiyetlerini korurlar, bir satırda dalgın bir âşığı tasvir etmişken, bir başkasında bir Hıristiyan vaazcığı verirler ki, okuması, duyması, mutluluk ve zevk verir. Benim kitabım bütün bunlardan yoksun olacak; çünkü ne sayfa kenarına yazacak notum var, ne kitabın sonuna yazılacak açıklamam; ne de kitapta hangi yazarları izlediğimi bildiğimden, bunları herkes gibi başına, alfabe sırasına göre dizebiliyorum. ...Kitabım, baştaki sonelerden de yoksun olacak; hiç değilse dükler, markiler, piskoposlar, çok ünlü hanımefendiler veya şairler tarafından yazılmış sonelerden... Kısacası ... Tanrı eksikliklerini giderip onu süsleyecek birini ortaya çıkarıncaya kadar, Senyör Don Quijote’nin, La Mancha’daki arşivlerinde, mezarda kalmasına karar verdim. Çünkü ben yetersizliğimle, cehaletimle, eksikliklerini gideremeyeceğim; mizaç olarak da tembel ve üşengeç olduğum için , benim kendi başıma söyleyebileceğim şeyleri söylesinler diye yazar aramayacağım. İşte beni düşünceli ve dalgın bulmanızın sebebi bu, dostum; bu durumda olmam için, anlattıklarım yeterli bir sebep.” Arkdaşı çok şaşırır; hatta onu ayıplar. Eserinde eksik olduğuna inandığı her şeyi tamamlaması işten bile değildir; bunun için Latince olarak en bilinen bazı satırları metnin kenarına iliştirmesi, buna İncil’den de birkaç satır eklemesi, eksik soneleri kendisinin yazması ve onlara uyduruk imzalar koyması, sonra her bir duygu için mitolojiden bir kahraman bulması, arkasına başka bir kitaptan kopyalayacağı bir bibliyografya da ekleyerek onu üzen bu noksanları kolayca tamamlaması mümkündür. (Burada elbette benzeri eserlerde yapılan yazat sahtekarlıkları hicvediliyor). Ama onun, Cervantes’in, bunların hiçbirine ihtiyacı yoktur. Onun yapması gereken yalnızca gerçeği taklit etmektir. “Önemli olan tek şey, yazılanlarda taklitten yararlanmaktır; taklit ne kadar mükemmel olursa, yazılan da o kadar iyi olacaktır,” der arkadaşı

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Mancha’lı asilzade Don Kişot kitap yorumum Önsöz -3- Cervantes, Don Kişot karakterini yaratana kadar çağının makbul edebi türlerinin çoğunu denemiş, ama hiçbiriyle beklediği üne kavuşamamış, edebiyat dünyasının dikkatini çekememişti. Belki de bu düş kırıklığıyla, edebiyata karşı bir edebi eser yazmaya girişti. Hedefe, en popüler ve ölçüde yüzeysel bir tür olan şövalye romanlarını koydu. Şövalye romanlarının dili de, kişileştirmeleri de, kurguları da artık tümüyle birbirilerinin kopyaları olacak kadar klişeleşmişti. Okurun bu romanlarla beslenmesi, Cervante’e edebi zevkin giderek köreldğinin bir işareti ve kendi yapıtlarının ses getirmemesinin bir nedeni gibi görünmüş olmalı. Önsöz, bu duyguyla işe koyulduğunu gösteriyor. Amacı, yozlaşmış bir anlatı biçimi saydığı şövalye romanlarında, hatta diğer romanslarda, ne kadar konvansiyon varsa hepsini yıkmaktı. Ama elbette kaygılıydı. “Halk denilen eski kanun koyucu” acaba böyle bir deneyi nasıl karşılayacaktı? Devamı bir sonraki gönderim de.... önsöz -4- başlıklı gönderide devam ediyor kitap yorumum

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    Önsöz ile başlayayım ve devam ederek 2 cilt bu başyapıtı yorumlayayım. Önsöz -4- yorumuma devam ... Deney, evet. Cervantes Önsöz’den Sonsöz’e kadar yeni bir şey yaptığının farkındaydı. Her ne kadar bir asilzadeye ithaf edilse de, Cervantes’in çağında artık edebi yapıtlar sıradan okurun da beğenisine sunuluyordu. Bu da tabii matbaanın kurulması, kitapların el yazması yerine büyük sayılarda basılması ve V. Charles zamanında Avrupa’nın en zengin görece müreffeh bir sınıfın ortaya çıkmasına bağlanmalıdır. İspanya’da hızla gelişen bir tüccar sınıfı vardı; bu sınıfın artık boş zamanı da vardı. Cervantes’in çağının orta sınıfı, yani aylak okur’u, az gelirli devlet memurları, Don Kişot’un da mensup olduğu fakir soylular (hidalgolar), Hıristiyanlığı seçmiş Yahudiler, Cervantes’in babası gibi gezgin doktorlardan, askerlerden, hancılardan oluşan bir gruptu; ama kitap alıp okuyanlar da, matbaa sayesinde bu gruptu. Dolayısıyla “aylak okur”a hitap ederken onlara her okuduklarına kendilerini kaptırmamalarını ve kendi kararlarını vermelerini söylerken, Kartezyen kuşkuculuğa giden yöne de işaret etmiş oluyordu. Devamı geliyor ....sonraki gönderilerimde

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Mancha’lı asilzade Don Kişot kitap yorumum Önsöz -5- devam... Bu yüzden Cervantes, Önsöz’üne “aylak okur”a, yani boş zamanı olan okura hitap ederek başlar. Ve onun beğenisini; soylu sınıfın beğenisin de, eleştirmenlerin beğenisinin de önüne koyar. Bu okurla elbette yeni bir ilişki kurma gereği ortaya çıkmıştır. Ona bir miktar otorite tanınmalıdır. İşte bu okuru kazanmak için Cervantes, yazar otoritesini onunla paylaşmaya hazırdır. Bu taktiğin onu ne türden yenilikleri keşfetmeye götüreceğini baştan bilmese de, ilerledikçe keşfettiğine kuşku yok. Nitekim, kitabın yazarlığını Seyyid Hâmid Badincani ile paylaştığı dokuzuncu bölümde Cervantes, artık yazarlık kurumu hakkında sorulabilecek bütün teorik soruları sormuştur. Dokuzuncu bölüm yorumumda buna derinlemesine değineceğim…

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Mancha’lı asilzade Don Kişot kitap yorumum Önsöz -6- devam... Dahası Cervantes bir Rönesans yazarıdır ve Rönesans’ta artık bireysel beğeni değerlidir. Sanatın takdiri, soyluların tekelinden yavaş yavaş çıkmaktadır. Yalnızca bireysel beğeni değil, yazarın bireysel çıkışları da, başka bir deyişle “orijinalliği” de önem kazanmıştır; en bilinen örnekleri Deliliğe Övgü’yle Erasmus, Gargantua ve Pantagruel’le Rabelais, bütün oyunlarıyla Shakespeare’dir. Gerçi Shakespeare’in oyunlarından hiçbirinin konusu “orijinal” değildir ama, işlenişleriyle bir dizi “ilk”i oluştururlar. İşte Cervantes de bir “ilk”e kalkıştığını biliyordu. Bu “ilk”le eskileri yıkacak, bir “yeni” keşfedecekti. Keşifler Çağı’na yaraşır bir yönelişti bu. Cervantes, dostunun sözlerinin çok etkili olduğunu, o yüzden Önsöz’ünde bu sözleri tekrarladığını söyler okuruna. Ama biz burada artık anlamamız gerekeni anlamışızdır: Bu kaygılı yazarı sözleriyle rahatlatan dostu, aslında onun aradığı ve özlediği akıllı, ideal okurdur. Cervantes kitabında bu dost/okura kitabın ilerleyen bölümlerinde görüleceği üzere çok yer açacaktır. O kadar çok yer açacaktır ki, anlatma edimini onunla paylaşacaktır. Önsöz’de kendisinden “…Don Quijote’nin babası gibi görünsem de, üvey babası olan ben” diye söz eden yazarın bu sözü boşuna söylemediğini, başka bir deyişle, “sevgili”, “aylak”, “tatlı”, okuruna büyük bir yer açmak için nasıl taktiklere başvurduğunu, eserini nasıl ona, yalnızca ona emanet ettiğini hayranlıkla okuyacağız kitabın derinlerinde... devamı geliyor bir sonraki paylaşımım da..

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Mancha’lı asilzade Don Kişot kitap yorumum Önsöz -7- devamı ... Dolayısıyla, La mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’yi yazarken Cervantes’in amacının da eğitsel olduğunu söylebiliriz. Popüler kitapları, özellikle de şövalye romanlarını hicvederek bitirmek ve okurunu eğlendirerek iyi edebiyat okumaya sevk etmek. Şövalye romanlarının abartılı üslubuna inat, açık seçik düz bir üslup kullanan Cervantes, o romanların artık kullanılmayan dilini parodileştirirken, “Aklımı bendeden akılsızlık nedeniyle aklım öylesine zayıf düşüyor ki senin güzelliğinden şikâyetçi olmama neden oluyor” gibi ipe sapa gelmez “akıl” yürütmelerle o dille alay eder. Okuru güldüren bu dil ise, Don Kişot!a ilerde katılacak olan Sanço’yu kâh şaşırtacak, kâh isyan ettirecek ve Sanço sayesinde mizah mizahı doğuracaktır. .... devamı bir sonraki paylaşımımda bir sonraki paylaşımım önsöz kısmı yorumum sonu olacak ve kitabın bölümlerini sıradan yoeumlayacağım ...

  • Tolga YARICI Tolga YARICI

    La Mancha’lı asilzade Don Kişot kitap yorumum Önsöz -8- devamı son ... ve kitabın Cervantes tarafından yazılan önsöz kısmını yorumlayışımın sonu. Bundan sonra kitabın içeriğini bölüm bölüm yorumlamaya başlıyorum .... Popüler romansları eleştiren yalnızca Aristotelesçi Rönesans hümanistleri değildi. Kilise de dini değerleri öne çıkarmayıp abartılı aşk ve macera hikâyeleri anlattığı için romanlara karşıydı. Ama Cervantes’in karşı çıkışı, Önsöz!den anladığımız kadarıyla, ikisinin de ötesine geçiyor; bu romansları klişeleşmiş abartılı bir dil kullandıkları için, mantıksız oldukları için (Yıllar geçer, âşıkların başından binbir olay geçer, sonunda kavuşurlar, o kadar işkence, yoksulluk, itilip kakılmaya karşın ve geçen zor yıllara karşın hâlâ ilk âşık oldukları kadar güzeldirler. Romansların bu boyutuyla sonradan Voltaire Candide adlı büyük hicvinde alay edecektir.) ve en önemlisi gerçekçi olmadıkları için edebi açıdan basit, zevksiz ve değersiz bulur.

  • Yokyer  Kitap Kulübü Yokyer Kitap Kulübü

    “Çünkü içim, makul bir saatte uyuyabilecek kadar huzura kavuşmadı henüz.”   İspanya, Meça Kenti’nin köylerinden biride elli yaşlarında soylu bir adam yaşardı. Bu adam boş zamanlarını şövalye romanları okuyarak geçirirdi. Bu onda öyle bir tutku haline gelmişti ki kendini okuduğu romlarda anlatılan “gezici şövalye” olarak görmeye başlamıştı. Artık o, evinde oturamazdı, Romalarda olduğu gibi zırhını ve silahlarını alıp serüvenden serüvene koşmalıydı. Fakat bir eksiği vardı, okuduğu romanlarda her şövalyenin yaptığı kahramanlıkları adadığı bir prensesi olurdu. Prenses olarak kendi köyünde yaşayan ve çok güzel bir kız olan Aldonz Lorence’yi seçtikten sonra yola koyuldu yolda kendisinin şövalye ilan ettirmediğini hatırladı, bu yüzden yolda gördüğü ilk kişiye kendini şövalye ilan ettirecekti… Hikayemiz böyle başlıyor.   Okuduğu kitaplardan etkilenip adeta onların parodisi olacak derecede kendini şövalyeliğe kaptıran, gerçek ile hayali ayırt edemeyen, saplantılı derecede hiç tanımadığı bir kadına aşık olan aşırı bir karakter görürüz. Bu karakterin psikiyatristlere göre şizofreni tanımı olabilir. Çünkü gerçek ile hayali ayrıt edememektedir. Arkadaşı Sancho Panza ise hiç okumamış, saf ve bir o kadar da kurnazdır. Don Quijote’in ona valilik vereceğini vadetmesi üzerine onun yardımcısı olmayı kabul eder ve tüm maceralarda efendisinin yanında durur. Don Quijote bilge bir kişiliktir. Her ne kadar şizofren olarak tanımlamış olsak da başına gelen her olaya sağduyulu yaklaşabilen, akıl almaz derecede iyi laf yapabilen ve analiz yönü kuvvetli biridir. Sancho Panza ise okuma yazma bilmediği için efendisinin her dediğine inanır, olayları çözümleyemez, aptal ama kurnazdır. İki zıt karakterin birbiriyle uyumlu bir yolcuğunu okuyoruz aslında biz. Acaba “diyalektik” kavramına tanık oluyor olabilir miyiz? Diyalektik, Yunanca tartışma sanatı anlamına gelen diyalektik tekhne’den türeyen bir terim olarak, genelde akıl yürütme yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşma yöntemi. Diyalektik kavramı, başlangıçta tartışma sanatı, ya da çelişkili yollardan muhataplarını ikna etme sanatı anlamına gelmektedir. Karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimidir, diyalektik ve Sokratik yöntem, tartışma ve düşünme sanatı olarak diyalektiğin Antik Çağ’daki en yetkin halidir. Değişimin ve hareketin sürekliliği düşüncesi bu aşamada diyalektik olarak ifade edilmiştir. Bir fikirden ya da ilkeden içerdiği olumlu ve olumsuz bütün düşünceleri çıkarma yöntemine diyalektik denilmekteydi. Aslında hikayemiz komik olaylardan oluşuyor -yel değirmenine saldıran bir adam gibi- ama düşünülmesi gereken yığınla konu var. Bu yüzden sindire sindire okunmalı “Don Quijote”. İlk roman olmasıyla da zaten tüm dikkatleri üstüne çekmiştir. Tüm kitapların atası olarak anılmaktadır. Elinize aldığınız da aslında bir tarihe tanıktık ediyor olacaksınız. Kendinden öncekilerden farklı olarak yeni bir edebi anlayış ortaya koymuştur. Etkilenmemiş tek bir büyük yazar olmamıştır. Jale Parla’nın önsözde dediği gibi tam 400 sene evvelden post modern edebiyatın gelişini haber vermiştir. Hangi şövalye kitabı bu kadar naif ve entelektüel ki? Cervantes büyük bir insandı. O’nun değerini bilmek ve nesilden nesile aktarmak dileğiyle… Okunması tarafımızca tavsiye edilmektedir. Mümkünse Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan tam metnini okumanızı isteriz.   İyi okumalar dileriz.   “Lânet olasıcalar; insanın her günü bir olmaz; insan her gün neşeli olmaz.”

Bu Kitap Hakkında Yorum Yaz;

× Üzgünüz! Yorum yapabilmeniz için üye olmanız gerekmektedir!
    × Üzgünüz! Bu kitaba alıntı yapılmamıştır! En kısa zamanda mobil uygulamamızı indirip kendi alıntınızı paylaşabilirsiniz.
Bu Kitaba Sahip Olanlar
Henüz bu kitaba sahip olan bir üyemiz yok
~

YazaraAit Diğer Kitaplar